Uzun zamandır dikkatimi çeker; Doğada otlar kendi kendine yetişir, buğday için ise emek vermek gerekir. Meyvesi yenmeyen ağaçların meyve vermek için yardıma ihtiyacı yoktur, fakat meyvesi yenen ağaçların desteğe ihtiyacı olur.
Çocuk yetiştirenler bilirler, çocuk kötü huyları kendiliğinden öğrenir ve kısa sürede benimser ve fakat iyi huyları kalıcı kılmak için sürekli desteklemek ve pekiştirmek gerekir.
Nereden çıktı şimdi bu mu diyorsunuz, haklısınız. Otuz yıla yaklaşan profesyonel iş yaşantımda birçok firmada organizasyonel yapıların oluşturulmasında aktif rol aldım. Bir kısmında ise değişim ve dönüşümü gözleme fırsatım oldu.
Bugün durduğum yerden baktığımda bu yukarıda bahsettiğim durumun organizasyonlar için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Durun hemen olmaz öyle şey demeyin, izah etmeye çalışayım;
Organizasyon kültürü ve değerleri netice itibarı ile organizasyonda yer alan çalışanların kültür ve değerlerinin toplandığı bir havuzdur. Organizasyonun web sitesinde "Değerlerimiz" diye gördüklerimizle organizasyonun içinde zaman geçirdiğimizde gördüklerimizin farklılaşması bu yüzdendir. Özellikle uzun süreli müşteri implementasyonu işi yapan dostlarım neden bahsettiğimi çok kolay anlayacaklardır. Zira bu değerler "canlı" birer kavramdır. Yaşarlar, güçlenirler, zayıflarlar ya da ölürler. Sizin bunları bir yere yazmış olmanız bu gerçeği değiştirmez. Ortak değer havuzuna katılan ve yine bu havuzdan ayrılan çalışanlarla birlikte organizasyonun değerlerinin de ordan oraya savrulmaması ciddi emek gerektirir. Aksi durumda ortak değerler hiçbir zaman dengelenmeyen sürekli çalkantılı bir havuza dönüşür.
Bunun önüne geçmek için güç kullanmanın gerekli ve yeterli olduğuna ilişkin kanaatimi değiştireli 15 yıl oluyor. Diğer yöntemin, yani ikna etmek, rol model olmak, rol model üretmek, ya da jargona uygun ifadesi ile "strateji geliştirme" çabasının çok daha fazla emek gerektiriyor olması belki de böyle düşündürmüştü vaktiyle, kim bilir. Yaş almaktan öte, akıllanmak sonradan fikrimi değiştirdi sanırım. P.F. Drucker bu zorluğu şu veciz ifadesiyle tespit ediyor (sen de mi demeyin, müsade edin ben de alıntılayayım); "Culture eats strategy for breakfast". Bu nedenle havuzu kültüre ve değerlere uyumlu bir kaynakla doldurmadıktan sonra, sonradan geliştirilen stratejilerle havuzun istenen şekle gelmesi imkansıza yakındır.
İnsanlar birbirleri ile etkileştiğinde birbirlerini boyar der kadim bir bilge. Boyama karşılıklı olur ama eşit miktarda olmaz ve yine en baştaki kural çalışır.
Ben varlığın tabiatının bu şekilde olduğunu düşünüyorum. İyiye ve güzele ulaşmak her zaman çok emek, çok çaba gerektiriyor. İyinin ve güzelin zayıflaması ve kaybolması içinse kendi haline bırakmak yetiyor.
Bu durumda değerler yönetilir mi sorusuna benim cevabım kesinlikle evet olur şayet havuz doldurulurken yönetilecekse. Aksi halde boşuna bir uğraşı, emek ve zaman kaybından öteye geçeceğini düşünmüyorum.